Anlaşmazlığın Böylesi

Anlaşmazlığın Böylesi
Üç kişi arasında bitmek bilmeyen bir tartışma başladı. Her biri bu hakkın kendisine ait olduğunu savunuyordu. ... Tartışma böylece uzadı gitti. Bir anlaşmaya varamadılar. Meseleyi Peygamberimize götürüp onun vereceği hükme göre hareket etme kararı aldılar.

 

 

   Bir önceki yıl yapamadıkları umrenin kazasını yapmışlar, Medine’ye dönüyorlardı. Mekke’den ayrılmanın hüznü vardı yüreklerinde. Üç gün yetmemişti özlemlerini gidermeye. Tatlı bir çocuk sesi bozdu sessizliği:

   — Amcacığım! Amcacığım!

   Sesin geldiği yöne döndü Peygamber Efendimiz. Hazreti Hamza’nın kızı Ümame’ydi bu. Babası Uhut Gazvesi’nde şehit olduğundan yetim kalmıştı. İki tarafa salınarak hızla Peygamberimize doğru koşuyordu. Tam Hazreti Ali’nin yanından geçiyordu ki, Hazreti Ali kucakladığı gibi,

   — Tut amcanın kızını, diyerek, sevgili eşi Hazreti Fatma’ya uzattı onu. O sırada devenin üzerinde bulunan Hazreti Fatıma tuttu kızcağızı. Devesinin sepetine koydu.

   — Amcamızın kızını müşriklerin elinde bırakıp gidemeyiz ey Allah’ın Resulü, dedi Hazreti Ali. Peygamberimiz Hazreti Ali’ye hak verdi.

   Uzun ve yorucu olsa da Hazreti Ali’nin ve Hazreti Fatıma’nın sıcacık refakatinde unutulmaz bir yolculuk oldu Ümame için. Hazreti Ali ve sevgili eşi Hazreti Fatıma, yetim kızcağıza öz kızları gibi bakıp büyütme düşüncesindeydiler.

   Ancak, Medine’ye vardıklarında iki kişi daha çıkmıştı Ümame’ye bakmak isteyen: Hazreti Ali’nin ağabeyi Hazreti Cafer ve Peygamberimizin azatlısı Hazreti Zeyd bin Harise.

   Üç kişi arasında bitmek bilmeyen bir tartışma başladı. Her biri böylesi bir sevabı kimseye kaptırmak istemiyor, yetim kıza bakma hakkının kendisine ait olduğunu savunuyordu.

   — Onu ilk ben aldım. Hem o benim amcamın kızıdır. Onun terbiyesini ve bakımını üstlenmek herkesten çok benim hakkımdır, diyordu Hazreti Ali.

   Ağabeyi Hazreti Cafer Hazreti Ali’ye

   — O benim de amcamın kızıdır, diyerek itiraz ediyor, üstelik eşim de onun teyzesidir. Onu benim alıp götürmem daha uygun olur, diyordu.

   Kendisiyle Hz. Hamza arasında bizzat Peygamberimiz tarafından kurulan kardeşlik bağını hatırlatan Zeyd bin Harise ise,

   — O benim kardeşimin kızıdır. Bana herkesten daha yakındır, diyerek itiraz ediyordu.

   Tartışma böylece uzadı gitti. Bir anlaşmaya varamadılar. Meseleyi Peygamberimize götürüp onun vereceği hükme göre hareket etme kararı aldılar.

 

   Her birini tek tek dinledi Peygamberimiz. Meraklı bakışları arasında,

   — Teyze anne makamındadır, buyurdu ve Ümame’ye Hazreti Cafer’in bakmasını uygun gördü.

   Çok sevindirdi Hazreti Cafer’i bu karar. Hazreti Ali ve Hazreti Zeyd bin Harise ise çok üzüldüler. Ancak, Peygamberimizin kararı karşısında boyunları kıldan inceydi.

   İyilikte yarışmalarından çok memnun olan Peygamber Efendimiz üç dostuna ayrı ayrı iltifat etti.

   — Sen bendensin ben de sendenim, buyurdu, Hazreti Ali’ye.

   — Senin hem görünüşün hem de huyun bana benzer, buyurdu, Hazreti Cafer’e.

   Sonra Zeyd bin Harise’ye döndü.

   — Sen bizim kardeşimizsin, dostumuzsun, diyerek onun da gönlünü aldı.[1]

 

   [ Musa Mert ]

   Diyanet Çocuk Dergisi, Haziran 2018, s. 3, 4.

 


[1] Buhari, Sulh 6; Meğazi 43; Ebu Davud, Talak, 34;  İbn Sa‘d, X, 153.