Bir Kalp Ne Kadar Sevgi Alır?

Bir Kalp Ne Kadar Sevgi Alır?
Birebir uyguladığım ders anlatım modellerimden birisinin hikayeleştirilmiş hâli. Tüm öğretmenlere örnek olabileceğini düşündüğüm bir hikaye. Bir de "kalbimde sevgiye yer kalmadı" diyenler için...

   Bir elinde iç içe yerleştirilmiş üç su bardağı, diğer elinde ağzına kadar su ile dolu bir cam sürahi ile girdi sınıfa öğretmen. Öğrencilerini selamladıktan sonra masanın üzerine bıraktı getirdiklerini. Bardakları birbirinin içinden çıkarıp yan yana sıraladı. Büyük, küçük ve ikisinin ortası büyüklüğünde üç bardağı merakla izlediler öğrenciler o sıralarken. Öğrencilerine döndü, küçük bardağı işaret ederek;

     — Bu bardak ne kadar su alır? diye sorup sürahiden suyu yavaşça boşalttı içine ve

     — Bu kadar, diye cevapladı kendisi. Ortanca bardağı işaret edip;

     — Bu bardak biraz daha büyük, bu bardak ne kadar su alır? diye sordu ve ağzına kadar doldurdu.
 
     — Bu kadar, diye cevapladı. Üçüncü bardağı da işaret ederek

     — Bu hepsinden büyük, peki bu bardak ne kadar su alır? diye sordu. Onu da doldurdu. Yine;

     — Bu kadar, diye cevapladı. Sonra, küçük ve ortanca bardaklardaki suyu sürahiye geri boşalttı yavaş hareketlerle. Büyük bardağı eline alıp kaldırdı. Bu bardaktaki suyun tamamını bu iki bardaktan hangisi alır? diye sordu. Öğrenciler;

     — İkisi de almaz, cevabını verdiler.

     — Yine de boşaltsam?

     — Taşar, bir kısmı dökülür,  derlerken, suyu ortanca bardağa boşaltıverdi.

     — Evet, doğru, diye tasdikledi onları. Bardak tamamını almamış, suyun birazı taşmıştı.

     — Peki neden almadı? diye sordu. Hızla kalkan parmağın sahibine söz hakkı verdi. Öğrenci ayağa kalkıp;

     — O bardaktaki su bu bardağın kapasitesinden fazla öğretmenim, diye cevapladı soruyu.

     — Doğru, kapasitesi yetmedi yani.

     Bardağı bırakıp öğrencilerin arasına yürüdü.

     — Bu sınıfta kaç kişi var? diye sordu.

     — Otuz beş kişi.

     — Zorlasak, bu sınıf en fazla kaç öğrenci alır?

     Altmış, altmış beş, yetmiş, seksen, doksan gibi değişik cevaplar verdiler öğrenciler. Sınıfın muzip olanı söz alıp;

     — Yetmiş iki öğrenci alır hocam. Benimle birlikte yetmiş iki buçuk, dedi. Bu cevap üzerine gülüştüler. Öğretmen;

     — Hadi iki yüz öğrenci olsun. Kapının ağzına kadar öğrenci aldık içeriye. Öyle ki; sınıfta bir ayağın bile sığacağı yer kalmadı diyelim. Tam bu sırada bir öğrenci kapıyı çalıp açsa “ben de size katılabilir miyim?” dese, onu da sınıfa almamız mümkün olur mu?

     — İmkansız hocam.

     Sözün burasında öğretmen, bir öğrenciye aniden dönüp sordu;

     — Anneni seviyor musun?

     — Evet.

     — Onun sevgisi nerde? Kafanda mı, miden de mi, nerde?

     — Kalbimde.

     — Peki, annenin sevgisi kalbinde ne kadar yer kaplıyor?

     — Çok.

     — Ne kadar çok?

     — Çok... çook işte...

     — Anlatamayacağın kadar çok yani!

     — Evet.

     — Babanı seviyor musun?

     — Evet.

     — Onun sevgisi nerde?

     — Kalbimde.

     — Babanın sevgisi kalbinde ne kadar yer kaplıyor.

     — O da anlatamayacağım kadar çok.

     — Peki, dedi öğretmen, bu iki sevginin üzerine kalbine bir de kardeşinin sevgisini koymak istesen, kalbin, “hoop arkadaş kapasitemiz doldu, bir sevgi daha alacak yerimiz kalmadı” der mi? Öğrenci sınıfla birlikte tebessüm ederek cevapladı;

     — Hayır hocam.

     — Bunların yanına amcanın, halanın, teyzenin, diğer yakınlarının sevgisini koysan alır mı?

     — Evet.

     — Üzerine arkadaşının, komşunun sevgisini koysan?

     — Hepsini alır hocam.

     — Ne kadar sevgi koyarsan alır yani, öyle mi?

     — Öyle hocam.

     Öğretmen sınıfa yönelerek dersini şu sözlerle bitirdi:

     — Vay be! Ne mucize bir organ! Demek kalbimize ne kadar sevgi koyarsak koyalım alıyor, bir türlü dolmuyor! O halde ne duruyoruz! Kin ve nefretle kapamayalım kapılarını kalbimizin; sonuna kadar sevgiye, daima sevgiye açalım.

     [ Musa Mert ]
    (Diyanet Çocuk Dergisi , Mayıs 2012, sayfa: 2, 3)