Sözlü ve Yazılı Edebiyatla Hz. Muhammed'i (s.a.s.) Çocuklara Anlatırken Dikkate Alınması Gerekenler

Sözlü ve Yazılı Edebiyatla Hz. Muhammed'i (s.a.s.) Çocuklara Anlatırken Dikkate Alınması Gerekenler
Bu bildiri, 20-21 Nisan 2017 tarihinde Sakarya Büyükşehir Belediyesi, Sakarya Üniversitesi ve İstanbul Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen “Hazreti Peygamberi Sanatla Anlatmak” Sempozyumunun “Çocuk Edebiyatı ve Hz. Peygamber” konulu IV. Oturumunda 21 Nisan Cuma günü İstanbul Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde sunulmuştur.

 

Sözlü ve Yazılı Edebiyatla

Hz. Muhammed’i (s.a.s.) Çocuklara Anlatırken

Dikkate Alınması Gerekenler[1]

 

Musa Mert

Eğitimci Yazar

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Din Eğitimi Ana bilim dalı Doktora Öğrencisi

musamert@gmail.com

 

 

GİRİŞ

Allahü Teâlâ, yarattığı ve üstün yeteneklerle donattığı insanları başıboş bırakmamış, mutluluk yollarını göstermek için onlarla iletişim kurmayı da istemiştir. Bu iletişim yoluna vahiy diyoruz. Böyle bir iletişimi ise onların arasından seçtiği ve kuşkusuz onların en iyileri olan peygamberler aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Bu nedenle, ilahi mesajın (Dinin)  en güvenilir kaynağı olan vahyin insana ulaşmasına sebep olan “Peygamberlik Kurumu”, en önemli kurumdur. İlahi mesajın sonuncusu olan Kur’an-ı Kerim’i de yine peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.s.) ile insanlığa sunmuştur.

Kur’an’a göre bir hayatı kurabilmek ancak, vahyin ilk muhatabı, taşıyıcısı, vahyin kontrol ve koruyuculuğunda olan ve bizzat Allah tarafından yetki verilmiş, bütün zamanı ve mekânı kapsayıcı örnekliğe sahip, model insan bir öğretmenle, yani Hz. Peygamber’le (s.a.s.) mümkündür.

Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’in (s.a.s.) âlemlere rahmet,[2] ilâhî bir lütuf[3] olarak ve güzel ahlâk üzere[4] gönderildiğini, onun vahiy alan bir insan ve son peygamber olduğunu,[5] ilâhî emir ve yasakları tebliğ edip fertleri ve toplumları arındırma ve onlara kitap ve hikmeti öğreterek son hak dini yaşayacak bir olgunluğa ulaştırmakla görevlendirildiğini[6] belirtilir.

Kur’an inananlara, Allah ile birlikte Resûlullah’a itaat etmeleri,[7] onu herkesten fazla sevmeleri[8] ve örnek almaları[9] gerektiği, Allah’ın ve meleklerin kendisine salât eyledikleri ve müminlerin de ona salâtü selâm getirmeleri gerektiği[10] gibi görevler yükler.

Bu nedenle, ister sözlü isterse yazılı edebiyatla olsun, inanan bir insan için Hz. Peygamber’i (s.a.s.) anlatmak herhangi bir tarihi şahsiyeti anlatmaktan çok daha ileri bir sorumluluk gerektirir. Hz. Peygamber'i (s.a.s.) anlatmak bir cüret işidir ve onun (s.a.s.) hakkında yazan ya da konuşan herkesin bu cüretle karşı karşıya olduğu unutmamalıdır.

Sözlü ve yazılı edebiyatla Hz. Muhammed’i (s.a.s.) çocuklara anlatırken özellikle şunların dikkate alınması gerektiği kanısındayız:

 

I. HÜSN-Ü NİYET

Hz. Peygamber (s.a.s.) “Besmele ile başlamayan her iş bereketsizdir, sevap ve başarı açısından sonuçsuzdur, güdüktür.”[11] buyurarak, Allah’ın rızası gözetilmeyerek yapılan bir işin hem dünyada sonuçsuz, başarısız, bereketsiz olacağını hem de ahirette karşılığı görülecek bir sevaba sebep olmayacağını anlatmaktadır.

Her işte olduğu gibi Hz. Peygamberi (s.a.s.) çocuklara sözlü ve yazılı edebiyatla anlatırken de Allah’ın rızası gözetilmelidir. Hakikat reytinge, popülist teveccühe, vitrin çılgınlığına, şöhrete, çok satma (bestseller) kaygısına, dünyalık kazançlara ve menfaatlere kurban edilmemelidir. Özellikle çocuklara anlatılan “Yanlış Peygamber Algısı”nın, yetişkinlere oranla daha büyük zararlar verebileceği, bunun büyük bir vebal ve sorumluluk olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki; niyetini yitiren amelini yitirir, amelini yitiren ahiretini yitirir.

 

II. ALANDA YETERLİLİK

İyi niyetin her zaman doğru sonuçlar doğurmadığı malumdur. Niyetin güzel olması yanında ortaya konan ürünün hakikate uygun olması da gerekir.

Sözlü ya da yazılı edebiyatla Hz. Peygamber’i (s.a.s.) çocuklara anlatacak kişinin her şeyden evvel iyi bir Kur’an bilgisine sahip olması gerekir. Zira Hz. Peygamber’i (s.a.s.) en iyi, en doğru tanıtan Kur’an’ı Kerim’dir.

Bunun yanında klasik/temel siyer, tarih ve hadis kaynaklarına vukufuyet de elzemdir. Edebi dili yakalayabilmiş muharrirlerin ve hatiplerin en büyük hatalarından biri, konuyu derinlemesine ele almamış, ilmi bir tahlile tabi tutulmadan yazılmış ikinci, üçüncü, dördüncü el kaynaklara dayanmalarıdır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) çocuklara anlatılırken, “Kim bilerek hakkımda yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın!” mütevatir hadisinde yapılan Peygamberî uyarı kulağa küpe olmalı, sevdirmek kastıyla yapılan abartılardan uzak durmalı, sahih kaynaklardan yararlanılmalı,  ortaya konan eser sahih bilgiler üzerine kurulmalıdır.

 

III. DOĞRU PEYGAMBER ALGISI

Tarih boyunca insanların pek çoğu, “peygamber” deyince insanüstü bir varlık tasavvur etmişlerdir. Bu nedenle ya gönderilen peygamberi ve davetini “… Bir insan mı bize yol gösterecek? …”[12] diyerek reddetmişler ya da ona insanüstü sıfatlar yakıştırarak ilahlaştırmışlardır. Peygamberi ilahlaştırmanın en tipik örneği Yahudilerde ve Hıristiyanlarda görülür:

“Yahudiler, ‘Üzeyir Allah'ın oğlu’ dediler, Hıristiyanlar da ‘Mesih Allah'ın oğlu’, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmış olanların uydurduğu asılsız iddialara özeniyorlar. Allah kahretsin onları, nereden/nasıl saptırılıyorlar!”[13]

Yıllar sonra Peygamber Efendimize (s.a.s.) gösterilen tavır da bundan farklı olmamıştır. İnkârcılar Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yemek yiyor oluşunu, kazancı için çarşıda pazarda dolaşıyor oluşunu yani peygamberin bir insan oluşunu yadırgamışlardır. Peygamber olsaydı, bir meleğin açıkça ona refakat etmesi gerektiğini, geçimi için çalışmak yerine Allah tarafından ona bir hazinenin indirilmesi gerektiğini ya da Allah’ın ona emek sarf etmeden sahip olduğu, faydalandığı bir bahçe bahşetmesi gerektiğini savunmuşlardır.[14]

Oysa Allah’ın Kur’an’da belirttiği gibi[15] Hz. Peygamber (s.a.s.) “içimizden biri” yani “bizden biridir”. O (s.a.s.) da diğer peygamberler gibi, bir insanda olması gereken tüm özellikleri taşıyan bir insandır. Hayat boyunca karşılaştığımız olaylar, durumlar karşısında biz ne hissediyorsak şüphesiz o da aynısını hissetmiştir. Böyle olmasaydı, üzüntü-sevinç, yenilgi-zafer, öfke-sabır gibi anlarda ve hayatın her alanında onu örnek almamız, onun gibi davranmamız, hayatı onun gibi yaşamamız nasıl mümkün olabilirdi?

Allah, Hz. Peygamber’den (s.a.s.), insanüstü bir varlık olmadığını açıkça ilan etmesini istemiş, “De ki: ‘Ben sizin gibi bir insanım, bana ancak ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahiy olunuyor…"[16] buyurmuştur.

“İnsan Peygamber” algısı üzerinde Hz. Peygamber’in (s.a.s.) de hassasiyetle durduğunu, kendisini haddinden fazla övenleri, “Beni hak ettiğimden fazla yüceltmeyin. Çünkü Allahü Teâlâ beni resul edinmeden önce kul edinmişti.[17], “Ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm. Ben Abdullah’ın oğluyum. Beni Allah’ın lütfetmiş olduğu bu makamın üstüne yükseltmenizden hoşlanmıyorum.”[18], "Hıristiyanların, Meryem oğlu İsa'yı uçurdukları gibi, siz de beni lüzumdan çok methederek uçurmayınız. Ben ancak bir kulum. Bana onun için sadece Allah'ın kulu ve Resulü deyiniz"[19] sözleriyle uyardığını görüyoruz.

Teşehhüdü öğrettiği bir adam, “Şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Resulü ve kuludur.” deyince Hz. Peygamber (s.a.s.) derhal müdahale etmiştir. Onu, “Ben Resul olmadan önce kul idim. ‘Şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Resulüdür de!”[20] buyurarak uyarmıştır.

Hz. Peygamber’i (s.a.s.) örnek almak söz konusu olunca, bugünün inanan insanının “O bir peygamberdi, biz onun gibi nasıl olalım!” itirazının, -peygamber algısı bağlamında değerlendirildiğinde- ilginç bir şekilde inkârcılarla aynı düzlemde buluştuğuna şahit oluyoruz. Çocuklarımızda ve gençlerimizde durum bundan pek farklı değildir. Bunun temelinde Süperman, Spiderman gibi “Süper Peygamber” anlatımının olduğunu söyleyebiliriz.

Başının üzerinde koruyucu bir bulutla dolaşan, daha küçükken kalbi cerrahi bir operasyonla temizlenmiş, sürekli insanüstü/ilahi meziyetler gösteren bir peygamber, çocukların dünyasına uzaktır. İnsani özelliklerden soyutlanmış “Süper Peygamber” anlatımı, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) fantastik bir kahraman olmaktan öteye geçirmeyecektir. Çocuklar bu haliyle Hz. Peygamber’i (s.a.s.) sevecekler ancak Süperman’ı, Spiderman’ı sever gibi sevecekler, evlerinde, okullarında, sokağa çıktıklarında,  örnek alma yoluna gitmeyeceklerdir.

Hicret, denince yine genelde zihinde canlanan resim; girişi örümcek ağıyla örülmüş bir mağara ve mağaranın önündeki yuvada kuluçkaya yatmış güvercinler oluyor. Şahsen ben de Allah’ın, hicret esnasında Hz. Peygamber’e (s.a.s.) ve dostu Hz. Ebu Bekir’e bu şekilde yardım edebileceğine inanıyorum. Ancak, Allah’ın yardımını vurgulayan bu imajın öncesinde, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yapmış olduğu mükemmel plan ve bu planı uygulamadaki başarısı, kul olarak aldığı tüm tedbirler vs. yapılacak ne varsa yaptıktan sonra Allah’a tevekkül etmesi genellikle göz ardı edilmektedir.[21] Allah kuluna, kulun yapabileceği hiçbir şey kalmamışsa, isterse yardım eder, isterse yardım etmez. Önemli olan kulun üzerine düşeni, görevini layıkıyla yapmasıdır.

Allah, elbette başarıya ulaşması için Peygamberi Hz. Muhammed’e (s.a.s.) tüm hayatı boyunca yardım etmiştir. Aynı zamanda Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu başarıyı hak etmiştir, hak etmek için elinden gelen her ne varsa yapmıştır. Bu gerçek çocuklarımıza layıkıyla anlatılmazsa korkarım, çalışmak, görevlerini üstlenmek yerine, başarıya ulaşmak için Mehdi’nin çıkıp gelmesini, Hz. İsa’nın (a.s.) gökten inmesini bekleyen tembel bir neslin yetişmesine sebep olmanın vebalini yüklenmiş oluruz.

Hz. Peygamber’i (s.a.s.) çocuklara anlatırken, onun (s.a.s.) bir insan olması yanında bir peygamber olduğunu da dikkate almak gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.) elbette bir insandır. Fakat aynı zamanda o (s.a.s.), itaat edilmesi gereken, danışılması ve emirlerine uyulması Allah’a imanın[22]  ve Allah’ı sevmenin gereği olan,[23] örnek alınması gereken,[24] verdiği hükümlere boyun eğilmesi gereken,[25] Allah tarafından görevlendirilmiş bir peygamberdir.

Çocuklara, bir insan tarafından söylenmiş sözlerin, ortaya konan davranışların en asilinin, en doğrusunun, en yalınının, en kapsamlısının, en samimisinin, en yapıcısının/ona­rı­cı­sının, en güçlüsünün/etkilisinin Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sözleri ve davranışları olduğu anlatılmalıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sözleri, vahyin taşıyıcısı bir fikir ve gönülden süzülen, hayat olarak da ortaya konulmuş Rahmani hakikatleri içinde barındıran, -Kur’an ışığında- mutluluk yollarını gösteren ve inananları bağlayan sözler olduğuna dikkat çekmelidir. Unutulmamalıdır ki; Allah Resulü’nün (s.a.s.) o güzel dudaklarından dökülenler, Mümin­ler/Müs­lü­manlar için buyruktur, emirdir, fermandır. Yoksa herhangi bir tarihi şahsiyetin söylediği, uyulsa da olur; uyulmasa da olur türünden sözler değildir. Başkaları söz/fikir söyler belki ama “Allah’ın Elçisi” söylemişse buyruktur/fermandır.

 

IV. PEDAGOJİYE UYGUNLUK

Hz. Peygamber’i (s.a.s.) anlatırken, çocuğun yapısına, dokusuna, dünyasına, psikolojisine, seviyesine dikkat etmeli, anlatım pedagojiye uygun olmalıdır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) “İnsanların seviyelerine göre davranın”,[26] “İnsanların akıl ve anlayış seviyelerine göre konuşun.”[27] “Biriniz bir topluluğa onların anlayamayacağı bir söz söyler de bu söz onlar için fitneye sebep olur.”[28] buyruklarıyla muhatabın akıl ve anlayış seviyesine uygun davranmanın önemine dikkat çekmiştir. Ayrıca, “Kimin çocuğu varsa onunla çocuklaşsın”[29] buyurarak çocuğun dünyasına girebilmenin yolunu anlatmıştır.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) etrafındaki binlerce sahabinin her birinin mizacı birbirinden farklıdır; kimi sakin, kimi hareketli, kimi sert, kimi yumuşak, kimi ciddi, kimi neşeli... Dört halifeyi düşünelim; her biri farklı bir mizaca sahiptir. Hatta Peygamberlerin mizaçları dahi birbirinden farklıdır. Örneğin, Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. Yunus (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.s.) birbirinden farklı mizaçlara sahiptir. Hz. Peygamber (s.a.s.) sahabilerini mizaçları bakımından bazı peygamberlere benzetirdi. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) Hz. İbrahim’e (a.s.), Hz. Ömer’in (r.a.) Hz. Musa’ya (a.s.), Hz. Osman’ın (r.a.) Hz. Harun’a (a.s.), Hz. Ebu Zerr’in (r.a.) Hz. İsa’ya (a.s.), Hz. Ali’nin (r.a.) de kendisine benzediğini söylerdi.[30] Sahabilerin de birbirlerini, mizaç bakımından yakın buldukları peygamberlere benzettiklerini görüyoruz. Örneğin Muaz b. Cebel’i (r.a.) Hz. İbrahim’e (s.a.s.) benzetirlerdi.[31]

Hz. Peygamber (s.a.s.) “İnsanlara ahlaklarına/yapılarına göre muamelede bulunun.”[32] buyurur. Hz. Peygamber’i (s.a.s.) çocuklara anlatırken, onun (s.a.s.) mizacını değil, ahlakını örnek olarak sunmalıdır. Aksi halde çocuk, kendi mizacından çıkıp Hz. Peygamber’in (s.a.s.) mizacına bürünmeye çalışacak; ne Hz. Peygamber’in (s.a.s.) mizacına bürünebilecek ne de kendi mizacına dönebilecektir. Mizacı dayatmak, dini ya da sünneti yaşama adına ortalarda dolaşan, ne idiği belirsiz patolojik vakalara, ucubelere sebep olacaktır.

Bir meyve bahçesinde yer alan ceviz, elma, şeftali, incir… ağaçlarının her biri aynı topraktan beslendikleri, aynı suyu içtikleri, aynı havayı teneffüs edip aynı güneşi aldıkları halde, ceviz ağacı ceviz ağacı olarak yetişir ve ürün olarak ceviz verir. Elma, şeftali, incir… ağaçları da hakeza. Hepsi meyve olduğu halde, mizaçları ve ortaya koydukları ürünler farklı farklıdır. Şeftali ağacından ceviz ağacının özelliklerini, ceviz ağacından da şeftali ağacının özelliklerini beklemek hatta onun fıtratına, özelliklerine, yeteneklerine zorlamak zulümdür.

Hem İslam’ın fıtrat dini olduğunu savunup hem de çocuklarımızın fıtratıyla oynayacak,  fıtratlarını bozacak anlatımlarda bulunmak yaman bir çelişkidir. Unutmamalıdır ki İslami hayat ya da Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünneti, Sıddık Ebu Bekir’in (r.a.) üzerinde farklı durur, Adil Ömer’in(r.a.)  üzerinde farklı durur. İpek gibi yumuşak huylu ve utangaç Hz. Osman’ın (r.a.)  üzerinde farklı durur, Allah’ın Arslan’ı, ilim şehrinin kapısı Hz. Ali’nin (r.a.) üzerinde farklı durur. İslam fıtrat dinidir ve her fıtratın kendisini en güzel en sağlıklı şekilde gerçekleştirmesini sağlar. Bir insan ne kadar kendisi gibi olursa o kadar iyi Müslüman olur. Hz. Peygamber’i (s.a.s.) çocuklara, kendilerini gerçekleştirebilecekleri, benlik saygısına sahip, iç dünyalarında iyiye, güzele ve doğruya yönelmelerine teşvik edecek ve bunu özgün davranışlarla eyleme koymalarına yardımcı olacak şekilde anlatmaya çalışmak gerekir.

Müslümanca bir hayatı yaşamanın esası, haramlardan uzak durmak, farz olanları yapmaktır. Bu arada bireyin kişisel tercihleri de olabilir. Helal daire içerisinde olduğu sürece bu tercihlere de saygı duyulmalıdır.

Bir gün, eşi Hz. Meymune’nin (r.a.) odasında, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sofrasına kızartılmış çöl keleri konulmuştu. Hz. Peygamber’in (s.a.s.)  yemeğe elini uzattığı sırada, bunun keler olduğunu söylediler. Hz. Peygamber (s.a.s.) de elini çekti.

— Bu haram mıdır, diye sorulunca,

— Hayır, fakat bu bizim memleketimizde yoktur, ondan hoşlanmıyorum, buyurdu.

Hadisi rivayet eden Halid bin Velid (r.a.)  şöyle diyor:

— Bunun üzerine Allah Resulü’nün (s.a.s.) gözü önünde, keleri önüme çekip yedim.[33]

Halid b. Velid (r.a.), Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sevmediği, hoşlanmadığı ve yemediği bir yemeği yemekle sünnete aykırı davranmış olmuyor. Zira Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çöl keleri etini sevmiyor oluşu tamamen insani ve kişisel bir tercihtir.

Hz. Peygamber’i (s.a.s.) çocuklara anlatırken, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) tamamen kişisel ve insani tercihlerini sünnet diye dayatmamalıdır. Örneğin Hz. Peygamber (s.a.s.) kabağı seviyor diye, sevmedikleri halde çocukları kabak yemeye zorlamak pek çok sıkıntılara ve mesela kabağı sevmeyen çocukların kendilerini suçlu ya da günahkâr hissetmesine sebep olabilir.

 

V. TEMATİK ANLATIMIN ÖNEMİ

Arapça, çoğulu “Siyer “olan “Sîret” kelimesi, hal, durum, tutum, davranış, ahlak, seciye gibi anlamlara gelir.[34] Kelime Kur’an-ı Kerim’de[35] ve hadis-i şeriflerde de bu anlamda kullanılır.[36]

İbn İshak’ın (ö. 151/768), Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayatını ilk defa kronolojik olarak ele alan bir eser yazması ve bu esere “Siret” adının verilmesi,[37] o günden bugüne siyer anlayışının, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) davranışı, hali, ahlakı, sünneti yerine, daha çok meğaziyi içeren kronolojik ve biyografik bir serüven anlayışına evrilmesine sebep olmuştur.

Benim de çocukluğumdan beri zihnimde sadece savaşan bir peygamber var. Bu bir faciadır. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.s.) 23 yıllık Peygamberlik hayatında savaştığı günlerin toplamı 3 aydır.[38] Peki, Hz. Peygamber (s.a.s) geri kalan zamanında ne yapmıştır? Çocuklara Hz. Peygamber (s.a.s.) anlatılırken kronolojik bir anlatımdan daha çok tematik bir anlatım tercih edilmelidir. Onlara, nerede, ne zaman doğduğundan, hangi savaşları yaptığından, ne zaman ve nerede vefat ettiğinden daha çok, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kim olduğu, ahlakı, yolu, duruşu, her koşuldaki davranışları, mücadelesi, hayatın tüm alanlarındaki ve çeşitli sosyal rollerdeki zirve örnekliği (sîreti) anlatılmalıdır.

Tematik anlatımın en güzel örneklerinden birini Afzalur Rahman gerçekleştirmiştir. Bir baba, bir eş, bir hukukçu, bir komutan v.b. olarak Hz. Peygamber’i (s.a.s.) pek çok yönden anlatan eser 8 cilt halinde İnkılap Yayınları tarafından basılmıştır.[39]

Türkiye’de 2012 yılında eğitim sisteminde yapılan köklü değişikliklerle birlikte örgün eğitimde 2012-2013 öğretim yılında seçmeli din eğitimi dersleri okutulmaya başlandı. 2012/6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla[40] 4+4+4 şeklinde yeniden şekillendirilen örgün genel eğitim sisteminin beş ve dokuzuncu sınıflarından 2012-2013 öğretim yılından itibaren kademeli bir şekilde başlanarak seçmeli din, ahlak ve değerler alanı dersleri konulmuştur.[41] Ortaokul ve liselerde okutulacak seçmeli din, ahlak ve değerler alanı dersleri olarak konulan Temel Dini Bilgiler,[42] Kur’an-ı Kerim[43] ve Hz. Muhammed’in Hayatı[44] derslerinin müfredatı ve ilk örnek öğretim materyalleri ve ders kitapları şahsımın da içinde yer aldığı on kişilik bir ekip tarafından hazırlanmıştır.

Hz. Muhammed’in Hayatı Dersi müfredatında 1. Ünite tüm sınıflarda her yıl yeniden hatırlatma babında Hz. Peygamber’in Hayatı’nın kronolojik bir tekrarından ibarettir. Kalan 5 ünite Hz. Peygamber’i (s.a.s.) tematik olarak anlatan konulardan müteşekkildir. Temizliğinden giyimi ve beslenmesine, arkadaş ilişkilerinden uluslararası ilişkilere, hayâ ve iffetinden estetik anlayışına, özgürlük anlayışından, kadın ve erkeğe bakışına, çevre bilincinden ekonomik anlayışına, … her yıl 5 özelliği olmak üzere Hz. Peygamber’i (s.a.s.) 8 yılda 40 ayrı yönden anlatan bir müfredattır.

Hz. Peygamber’i (s.a.s.) okullarda anlatma açısından bir devrim niteliğinde olan müfredat, yetkililerce ve dersi okutan öğretmenlerce maalesef yeterince anlaşılıp sahiplenilmemiştir. Siyer, deyince geleneksel kronolojik anlatımı anlayan pek çok öğretmen, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir yılda 5 ayrı özelliğini anlatmak yerine, 1. Ünite’de yer alan kronolojiyi eğitim öğretim yılı boyunca öğrencilerine dayatma kolaycılığına kaçmıştır. Buna karşılık yetkililer de gerekli tedbirleri alarak, dersi okutacak öğretmenleri konu hakkında bilgilendirme yoluna gitmemiştir.

Ülkemizdeki tüm ortaokul ve lise öğrencilerini içine alan ve tematik anlatımın özgün bir örneği olan Hz. Muhammed’in Hayatı Dersi’nin devamı ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.

 

VI. DİL VE ESTETİK

Letafetin ve nezaketin de zirvesi olan Hz. Peygamber (s.a.s.), “Allah güzeldir, güzelliği sever.”[45] buyurur. Şu örnek, onun (s.a.s.), estetiğe ve güzelliğe verdiği önem açısından oldukça çarpıcıdır:

Hz. Peygamber (s.a.s.), bir cenazenin defninde hazır bulundu. Mezarın içinde, kazım hatası sebebiyle oluşmuş bir eğrilik gördü ve bu hatanın düzeltilmesini istedi. Oradakilerden biri bu hatanın ölen kimseyi rahatsız edip etmeyeceğini sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:

— Gerçekte böyle şeyler ölüyü ne sıkar ne de ona rahatlık verir. Ancak bu, hayatta olanların göz estetiği için gereklidir.[46]

Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu Arap toplumu, edebi yönden ileri düzeydeydi. Bu nedenle Allahü Teâlâ Hz. Peygamber' e (s.a.s.) ikna gücü yüksek, ileri düzeyde dil kabiliyeti (fevatihu’l-kelim, havatimü’l-kelim, cevamiu’l-kelim) vermiştir.[47] Allah ayrıca " ... Onlara içlerine tesir edecek (beliğ) söz söyle."[48] buyurarak Hz. Peygamber’den (s.a.s.), muhatabına onları etkileyecek, edebi düzeyi yüksek seviyede hitap etmesini istemiştir.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Kuşkusuz bazı beyanda (sözde/anlatımda) sihir vardır. Kuşkusuz bazı şiirde de hikmet vardır.”[49] buyruğu, sözün ve ifadenin insan üzerindeki etkileyici rolüne dikkat çeker.

Hâl böyleyken, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) çocuklara anlatırken genelde klasik, kaba ve düz bir anlatımın tercih edilmesi üzücü bir durumdur. Siyer ilmine vakıf kimselerin doğru siyer anlatırken kullandıkları dil, çoğunlukla çocukların dikkatini çekmeyen, onların dünyasına hitap etmeyen üslup, üzücü diğer bir durumdur. Didaktik kaygılardan kurtulamayan ve malumat yığını halinde gerçekleştirilen anlatılar, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayranlık uyandıran örnekliğine ulaşmaya engel olmaktadır. Üstelik nasihat etme, ders verme kaygısıyla, çocuğa saygı duymayan hatta onu aptal yerine koyan buyurgan bir dil, fayda vermek yerine zarar vermektedir. Oysa Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yalın ve eşsiz hayatı, duruşu, kimliği, davranışları ve mücadelesi, onu (s.a.s.) tanıma imkânına sahip olan herkesi etkileyebilecek üstün bir niteliğe sahiptir.

Çocuğun temiz doğasına ve aklına hitap eden, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) örnekliğinde kendisini gerçekleştirmesine, doğru kararlar verip doğru davranışlar sergilemesine yardım edebilecek edebi metinler ortaya koymak pekâlâ mümkündür. Hz. Peygamber’i (s.a.s.) üstün bir sanatla anlatan nitelikli edebi eserler vermek için, güçlü kalemlerin, edebiyat üstatlarının, siyer ilmine vakıf ilim adamları, çocuk psikolojisine ve pedagojiye vakıf uzmanlarla el ele vermeleri acil bir ihtiyaçtır.

 

SONUÇ

  1. İster sözlü ister yazılı edebiyatla olsun, inanan bir insan için Hz. Peygamber’i (s.a.s.) anlatmak herhangi bir tarihi şahsiyeti anlatmaktan çok daha ileri bir sorumluluğu gerektirir. Hz. Peygamber'i (s.a.s.) anlatmak bir cüret işidir ve onun hakkında yazan ya da konuşan herkesin bu cüretle karşı karşıya olduğu unutmamalıdır.
  2. Her işte olduğu gibi Hz. Peygamberi (s.a.s.) çocuklara sözlü ve yazılı edebiyatla anlatırken de Allah’ın rızası gözetilmelidir. Hakikat reytinge, popülist teveccühe, vitrin çılgınlığına, şöhrete, çok satma (bestseller) kaygısına, dünyalık kazançlara ve menfaatlere kurban edilmemelidir.
  3. Hz. Peygamber’i (s.a.s.) anlatmak ehliyet ve liyakat işidir. İkinci, üçüncü, dördüncü el kaynaklar yerine, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) en iyi anlatan Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere, klasik/temel siyer, tarih ve hadis kaynaklarına vukufuyet de elzemdir.
  4. Çocuklara, fantastik ögeler üzerinden insanüstü bir Peygamber anlatımının gerçeklikten uzak olduğu ve böyle bir anlatımın çocuğun hayatına dair hiçbir şey söylemeyeceği dikkate alınmalıdır. Aynı zamanda Hz. Peygamber’in (s.a.s.) itaat edilmesi gereken, danışılması ve emirlerine uyulması Allah’a imanın ve Allah’ı sevmenin gereği olan, örnek alınması gereken, verdiği hükümlere boyun eğilmesi gereken, Allah tarafından görevlendirilmiş bir peygamber olduğu da dikkate alınmalıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.), birbirinden ayrılmayan iki temel özelliği olan “İnsan-Peygamber” anlatımına özen göstermelidir.
  5. Hz. Peygamber’i (s.a.s.) anlatırken, çocuğun yapısına, dokusuna, dünyasına, psikolojisine, seviyesine dikkat edilmeli, anlatım pedagojiye uygun olmalıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) mizacı yerine, ahlakı örnek olarak sunulmalıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) tamamen kişisel ve insani tercihleri sünnet diye dayatılmamalıdır. Hz. Peygamber’i (s.a.s.) çocuklara, kendilerini gerçekleştirebilecekleri, benlik saygısına sahip, iç dünyalarında iyiye, güzele ve doğruya yönelmelerine teşvik edecek ve bunu özgün davranışlarla eyleme dönüştürmelerine yardımcı olacak şekilde anlatmaya çalışılmalıdır.
  6. Çocuklara Hz. Peygamber (s.a.s.) anlatılırken kronolojik bir anlatımdan daha çok tematik bir anlatım tercih edilmelidir. Onlara, nerede, ne zaman doğduğundan, hangi savaşları yaptığından, ne zaman ve nerede vefat ettiğinden daha çok, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kim olduğu, ahlakı, yolu, duruşu, her koşuldaki davranışları, mücadelesi, hayatın tüm alanlarındaki ve çeşitli sosyal rollerdeki zirve örnekliği (sîreti) anlatılmalıdır. Ülkemizdeki tüm ortaokul ve lise öğrencilerini içine alan ve tematik anlatımın özgün bir örneği olan “Hz. Muhammed’in Hayatı Dersi”nin devamı ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.
  7. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sîreti, didaktik kaygılara kurban edilmemelidir. Çocuğun temiz doğasına ve aklına hitap eden, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) örnekliğinde kendisini gerçekleştirmesine, doğru kararlar verip doğru davranışlar sergilemesine yardım edebilecek edebi metinler ortaya koymalıdır. Hz. Peygamber’i (s.a.s.) üstün bir sanatla anlatan nitelikli edebi eserler vermek için, güçlü kalemlerin, edebiyat üstatlarının, siyer ilmine vakıf ilim adamları, çocuk psikolojisine ve pedagojiye vakıf uzmanlarla el ele vermeleri çok acil bir ihtiyaçtır.
  8. İsmet Özel, “Hak yemek, sol elle yemek kadar dikkat çekmedi bu ülkede.” demektedir. Kupkuru bir retorikten öteye geçmeyen bir siyer anlatımının, dindar bir nesil yetiştirmekten daha çok, dini dar, din üzerinden kendilerine ve başkalarına hayatı dar eden ucube bir nesil yetiştirmeye hizmet ettiği gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır.

 

KAYNAKÇA

Aclûnî, İsmâil b. Muhammed el-Cerrâhî, Keşfu’l-Hafâ ve Muzîlu’l-İlbâs Ammeş’Tehera mine’l-Ehâdîs alâ Elsineti’n-Nâs, Beyrut, 1351.

Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, İnkılap Yay. İstanbul, 1996.

Buhârî, Ebû Abdillah İsmâil b. İbrahim el-Cu’fî, el-Câmiu’s-Sahîh, terc. Mehmet Sofuoğlu, Ötüken Yay. İstanbul,  1987.

Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân et-Temîmî, Sünen, terc. Abdullah Aydınlı, Madve Yay. İstanbul,  1994.

Deylemî, Ebû Şucâ’ Şîreveyh b. Şehradâr, el-Firdevs bi Me’sûri’l-Hitâb, thk. Saîd b. Besyûnî Za’lûl, Beyrut, 1406/1986.

Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, Sünen, Çağrı Yay. İstanbul, 1981.

Fayda, Mustafa, “İbn Hişam”, DİA, XX, 94-95.

---------Siyer ve Meğâzî”, DİA, XXXVII, 319-324.

Hâkim, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah en-Neysâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, telh. Zehebî, İşrâf: Yûsuf Abdurrahmân Maraşlı, Beyrut, 1986.

Hamîdullah, Muhammed, Hz. Peygamber’in Savaşları, Çeviren: Nazire Erinç Yurter, Acar Matbaacılık, ts.

Heysemî, Nûreddîn Ali b. Ebî Bekr, Mecmeau’z-Zevâid ve Menbe‘u’l-Fevâid, thr. el-Irâkî ve İbn Hacer, Beyrut, 1967.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed, Musannef, takdîm ve zabt: Kemâl Yûsuf el-Hût, Beyrut, 1409/1989.

İbn Faris, Ebü'l-Hüseyin Ahmed b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Mekayisi’l-Luğa, Haşiye: İbrahim Şemseddin, Beyrut, 2011.

İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalânî, el-Metâlibu’l-Âliye bi Zevâidi’l-Mesânîdi’s-Semâniyye, thk. Habîburrahmân el-A’zamî, fihrist: Yûsuf Abdurrahmân Maraşlı, Beyrut, 1407-1987.

İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî, Müsned, Beyrut, ts.

İbn Mâce, Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, Sünen, terc. ve şerh. Haydar Hatiboğlu, İstanbul, 1982-3.

İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakâtu’l-Kubrâ, Beyrut, 1957-58.

Muhibbüddîn et-Taberî, Ahmed b. Abdillâh b. Muhammed, er-Riyâzü’n –Nadire fî Menâkıbi’l-Aşara, I-IV, Beyrut 1405/1984.

Müslim, Ebu’l-Huseyn İbnu’l-Haccâc el-Kuşeyrî, el-Câmiu’s-Sahîh, terc. Mehmet Sofuoğlu, İrfan Yay. İstanbul,  1988.

Râğıb el-Isfahânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, tah. Safvan Adnan Dâvûdî, Dımeşk-Beyrut, 1992.

Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, DİB Yay. Ankara, 2004.

Yaman, Ahmet, “Siyer”, DİA, XXXVII, 316-319.

 

[1] Bu bildiri, 20-21 Nisan 2017 tarihinde Sakarya Büyükşehir Belediyesi, Sakarya Üniversitesi ve İstanbul Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen “Hazreti Peygamberi Sanatla Anlatmak”  Sempozyumunun “Çocuk Edebiyatı ve Hz. Peygamber” konulu IV. Oturumunda 21 Nisan Cuma günü İstanbul Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde sunulmuştur.

[2] Enbiya 21/107.

[3] Al-i İmran 3/164.

[4] Kalem 68/4.

[5] Ahzab 33/40.

[6] Al-i İmran 3/164; Cum‘a 62/2-3.

[7] Al-i İmran 3/32; Nisa 4/136.

[8] Ahzab 33/6.

[9] Ahzab 33/21.

[10] Ahzab 33/56.

[11] Acluni, Keşfü’l-Hafa, II, 119.

[12] Teğabun 65/6; İsra 17/94, 95.

[13] Tevbe 9/ 30.

[14] Furkan 25/7-9.

[15] Bakara 2/151.

[16] Kehf 18/110.

[17] Heysemi, IX, 21.

[18] Ebu Davud, Edeb 10; Ahmed, III, 153, 249, IV, 25.

[19] Buhari, Enbiya 48; Darimi, Rikak 68; Ahmed, I, 23, 24, 47.

[20] Abdürrezzak, II, 205.

[21] Hicretin ayrıntıları için bkz. Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 117-127.

[22] Nisa 4/64, 65, 80.

[23] Al-i İmran 3/31, 32.

[24] Ahzab 33/21.

[25] Ahzab 33/36.

[26] Ebu Davud, Edeb 23.

[27] Hadis-i şerif Hz. Ali’den (Buhari, İlim 4) ve bir benzeri Abdullah İbn. Mes’ud’dan (Müslim, Mukaddime 3) mevkuf olarak ve aynı zamanda Abdullah İbn Abbas’tan zayıf bir senetle merfu olarak rivayet edilmiştir.  Bkz. Acluni, Keşfü’l-Hafa, I, 196.

[28] Acluni, Keşfü’l-Hafa, I, 196.

[29] Deylemi, III, 513.

[30] Muhibbüddin et-Taberi, er-Riyazü’n-Nadire, I, 50.

[31] İbn Sa’d, II, 266.

[32] Hakim, Müstedrek, III, 419; Acluni, Keşfü’l-Hafa, I, 196.

 

[33] Buhari, Zebaih 33; Müslim, Sayd 44.

[34] Rağıb, el-Müfredat, s.432, 433; İbn Faris, Mekayisu’l-Luğa, I, 580; Yaman, Ahmet, “Siyer”, DİA, XXXVII, 316-319; Fayda, Mustafa, “Siyer ve Meğâzî”, DİA, XXXVII, 319-324.

[35] Taha 20/21.

[36] Darimi, Mukaddime 18; Ahmed, I, 75, 128.

[37] İbn S’ad, Tabakat, el-Mütemmim, s. 401. Ayrıntılar için bkz. Fayda, Mustafa, İbn Hişam, DİA, XX, 95

[38] Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in (s.a.s.), 10 yıllık Medine Döneminde Medine’den 27 nedenle ayrıldığını, ancak bunların yalnız 9’u savaş için olduğunu belirtir. Bkz. Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 12, 13 –dipnot-)

[39] Siret Ansiklopedisi, Afzalur Rahman, İnkılap Yay. İstanbul, 1996.

[40] Resmi Gazete, (2012/28261) İlköğretim ve Eğitim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (2012/6287).

[41] 2012/6287 sayılı kanuna dayanarak Talim Terbiye Kurulu 25.06.2012 tarih ve 69 sayılı “İlköğretim Kurumları (İlkokul ve Ortaokul) Haftalık Ders Çizelgesi” ve 24.08.2012 tarih ve 124 sayılı “Ortaöğretim Kurumları Haftalık Ders Çizelgesinde Değişiklik Yapılması” kararlarıyla ortaokul ve liselerde okutulacak seçmeli din, ahlak ve değerler alanı dersleri olarak Temel Dini Bilgiler, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in Hayatı derslerini belirlemiştir. Söz konusu derslerin öğretim programları Talim Terbiye Kurulunun 31.08.2012/143, 03.09.2012/144, 27.08.2012/136, 27.08.2012/137 ve 03.092012/144 sayılı kararlarıyla yayınlanmış ve dersler 2012-2013 eğitim öğretim yılında uygulanmaya başlanmıştır. Derslerin öğretim materyalleri ise öğretim yılının ilk döneminin ortalarında bakanlık tarafından hazırlanarak okullara ulaştırılmıştır.

[42] Ortaokul Temel Dini Bilgiler Dersi Öğretim Programı, Talim Terbiye Kurulu, Ankara, 2012; Ortaöğretim Temel Dini Bilgiler Dersi Öğretim Programı, Talim Terbiye Kurulu, Ankara, 2012.

[43] Ortaokul, İmam-Hatip Ortaokulu Kur’an-ı Kerim Dersi (5-8. Sınıflar) Öğretim Programı, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara 2012; Ortaöğretim Kur’an-ı Kerim Dersi (9-12. Sınıflar) Öğretim Programı, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara, 2012.

[44] Ortaokul ve İmam Hatip Ortaokulu Hz. Muhammed’in Hayatı Dersi Öğretim Programı, Talim Terbiye Kurulu, Ankara, 2012; Ortaöğretim Hz. Muhammed’in Hayatı Dersleri Öğretim Programı, Talim Terbiye Kurulu, Ankara, 2012.

[45] Müslim, İman 147; İbn Mace, Dua 10; Hakim, Müstedrek, I, 26.

[46] Abdürrezzak, III, 508; İbn S’ad, II, 91.

[47] İbn Ebi Şeybe, I, 261, (H.No: 2998), VI, 318, (H.No: 31735); Ebu Ya’lâ, XIII, 209, (H.No: 7238); Heysemi, Mecma’, VIII, 263 (Ebu Ya’lâ’dan); İbn Hacer, Metalib, IV, 4, (H.No: 3824), 28, (H.No: 3873). Ve bkz. Buhari, Tabir 22; Müslim, Mesacid 5; Tirmizi, Siyer, 5; Nesai, Tatbik, 100; İbn Mace, Nikâh 19, (H.No: 1892); Ahmed, I, 408, 437, II, 268, 412.

[48] Nisa 4/63.

[49] Buhari, Nikâh 47, Tıbb 51; Tirmizi, Birr 81; Ebu Davud, Edeb 96.

 

<