Davudi Ses
Kapısını çalıp rahatsız etmek istemediler. Uzun süre ayakta dikilip onu dinlediler. Huzur dolu, derin duygulara bıraktılar kendilerini.
Peygamber Efendimiz ve eşi Hz. Ayşe bir gece sahabeden Ebu Musa el-Eş’ari’yi ziyarete gittiler. Evine vardıkları sırada Ebu Musa el-Eş’ari Kur’an okuyordu. Kur’an’ı öyle güzel okuyordu ki çok etkilendiler. Peygamberimiz Kur’an-ı Kerim’in güzel sesle okunmasını pek sever, sahabilerine "Kur'an'ı sesinizle güzelleştiriniz. Şüphesiz güzel ses, Kur'an'ın güzelliğini artırır.”[1] buyurdu. İşte Ebu Musa Kur’an’ı tam da Efendimizin istediği gibi okuyordu. Hem sesi çok güzeldi ve hem de ayetlerin anlamlarına vurgular yaparak tane tane okuyordu. Kapısını çalıp bu muazzam kıraati kesmek, Ebu Musa el-Eş’ari’yi rahatsız etmek istemediler. Uzun süre ayakta dikilip onu dinlediler. Ayetlerin huzur dolu, derin akışına bıraktılar kendilerini.
Hazreti Davud Peygamberin öylesine gür, öylesine güzel bir sesi vardı ki, kendisine indirilen Zebur isimli kutsal kitabı okumaya başladı mı, dağlar taşlar, yer gök onun güzel sesiyle yankılanırdı. İnsanlar, cinler, kuşlar, hatta vahşi hayvanlar bile durup onu dinlerdi. İşte bu nedenle halk arasında bir sesin çok güzel olduğunu anlatmak için, o sese “Davudi ses” adı verilirdi.[2] Peygamberimiz, dostu Ebu Musa’yı dinleyince, Hazreti Davud’u hatırladı ve
— Kuşkusuz Ebu Musa’ya Davud’un sesi gibi güzel bir ses verilmiş,[3] demekten kendini alamadı. Sonra dönüp gittiler.
Ertesi gün Peygamber Efendimiz Ebu Musa ile karşılaştı. Ona,
— Ey Ebu Musa, dün gece sana uğradım. Yanımda Ayşe vardı. Sen o sırada evinde Kur’an okuyordun. Dikilip ayakta seni dinledik. Beni dün gece, seni dinlerken mutlaka görmeliydin, o kadar hoşuma gitti ki! Kuşkusuz sana Davud Ailesi’ne verilen ses gibi güzel bir ses verilmiş, buyurdu.
Peygamberimizin övgüsünü ve takdirini kazanan Ebu Musa çok mutlu oldu. Bu ne büyük şerefti. Saygıyla,
— Ey Allah Resulü, şayet bilseydim sizin için sesimi daha da süsleyip güzelleştirirdim,[4] dedi.[5]
[ Musa Mert ]
Diyanet Çocuk Dergisi, Temmuz 2018, s. 2, 3.
[1] Darimi, Fcdailü'I-Kur'an 34; Beyheki, Şuabü'l-İman, III,386.
[2] Bkz. 21 Enbiyâ, 79; 34 Sebe, 10; 38 Sa’d, 18 ve A. Naim-K. Miras, Tecrid Tercemesi, IX, 156 v. dev.
[3] Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 31; Müslim, Musâfirûn, 235/236.
[4] Ebû Ya’lâ, XIII, 266 , (H.No: 7279); Zehebî, Nubelâ, II, 387, 388.
[5] Bu metin birkaç rivayet birleştirilerek yazılmıştır. Rivayetler için bakınız: Abdürrazzâk, II, 485 , (H.No: 4178); Humeydî, Ebû Bekr Abdullah b. ez-Zübeyr (Ö. 219/834), el-Müsned, I-II, thk. Habîburrahmân el-A‘zamî, Beyrût, t.s., I, 35 , (H.No: 282) :İbn Ebî Şeybe, VI, 118 , (H.No: 29939); Dârimî, salât171 , (H.No: 1497), Fezâilü’l- Kur’ân 34 , (H.No: 3501); Buhârî, Fezâilü’l- Kur’ân 31; Müslim , Musâfirîn 235, 236; Tirmizî, Menâkıb 90 , (H.No: 4108); Ebû Ya’lâ, XIII, 266 , (H.No: 7279); İbn Hıbbân, IX, 163 , (H.No: 7153); Hâkim, III, 466, Ebû Nuaym, I, 258; Beyhakî, III, 12,X, 230, 231; Deylemî, V, 353 , (H.No: 8411); Heysemî, VII, 171 (Ebû Ya’lâ’dan). Bu hadis Hazret-i Âişe (R) , Ebû Hureyre (R) , Büreyde el-Eslemî (R) gibi sahâbilerden de rivâyet edilmiştir. Bkz. Abdurrazzâk, II, 485 , (H.No: 4177); Ahmed, II, 354, 369, 450, V, 349, 351, 359, VI, 37, 167; Dârimî, Fezâilü’l- Kur’ân 34, (H.No: 3495, 3502); İbn Mâce, İkâmet 176; Nesâî, İftitah 83; İbn Hıbbân, IX, 162 , (H.No: 7151, 7152); Taberânî, Kebîr, VII, 39 , (H.No: 6318), XIX, 80 , (H.No: 161); Ebû Nuaym, I, 258; Heysemî, IX, 359, 360.
Yorum Gönder