Güle Güle Git Koşa Koşa Gel
Bir Anadolu köyünde küçük bir çocuğun ailesiyle yaşadıkları, hayatı boyunca Ramazan Ayına büyük bir sevgi duymasına sebep oluyor. Yaşananlar, tüm ailelere örnek olabilecek nitelikte.
Hatırladığım ilk bayram sabahı, dün gibi aklımdadır. Beş yaşlarında küçük bir çocuktum. Babam Ilgın'ın bir dağ köyü olan Kempos'ta sınıf öğretmeniydi. Tepede, okulun yanındaki lojmanda kalıyorduk. Ramazan bayramıydı. O gün annem beni güneş doğmadan kaldırdı. Babamı namaz kılarken ilk o zaman görmüştüm. Namaz bitince üçümüz kıbleye doğru oturduk. Annem elindeki lokum tabağını uzattı. Birer tane aldık. "Şimdi orucumuzu uğurlayacağız. Söyleyeceklerimi tekrar et. Sonra da besmele çekip lokumlarımızı yiyeceğiz. Tamam mı yavrum?" dedi. "Tamam." dedim. Sıcacık nefesiyle o söyledi biz tekrar ettik:
"Sevgili orucum, git güle güle. Kusura bakma. İnşallah, bu aylarda bu günlerde yine kavuşalım e mi?"
Bir aydır bizde kalan bir misafiri, bir dostu uğurluyorduk sanki. Öyle üzülmüştüm ki orucun gittiğine...
O günden beri, Ramazan ayı yaklaştığında hep heyecan duyarım. Orucu, bir yıldır görmediğim bir yakınımı, bir dostumu bekler gibi beklerim.
Yıllar sonra, Asr-ı Saadet’te kutlanan bayramlar üzerine yaptığım bir araştırma sırasında Allah Resulü’nün (s.a.s.), Ramazan Bayramı sabahı yediği ilk yiyeceğin hurma olduğunu öğrendim.(*) Meğer benim annemden, annemin de annesinden, onun da annesinden öğrendiği adet bir sünnetmiş. Bizimkiler bu sünneti, yorumlayıp tatlı bir merasime dönüştürmüşler.
Her Ramazan Bayramı sabahı bu sünnet merasimi bizde bir aile geleneği olarak devam eder.
[ Musa Mert ]
Diyanet Çocuk Dergisi, Ağustos 2012, s. 14, 15.
----------------------------------------------------------------------------------------
(*) Bakınız: Buhari, Iydeyn 4; Malik, Iydeyn 6.
Yorum Gönder