Yol Arkadaşı
Ahmet’in babası çok kitap okuyan bir adamdı. Kocaman kütüphanesinde seçkin kitaplar vardı. Nereye gitse mutlaka yanına bir kitap alırdı. Bir de yanından ayırmadığı çok özel bir kitap vardı; ...
Ahmet’in babası çok kitap okuyan bir adamdı. Kocaman kütüphanesinde seçkin kitaplar vardı. Nereye gitse mutlaka yanına bir kitap alırdı. Bir de yanından ayırmadığı çok özel bir kitap vardı; Kur’an-ı Kerim. “Yanına Kur’an almadan bir yere gittiğini hiç hatırlamıyorum.” derdi annesi. Her seferinde farklı farklı kitaplar okur ama Kur’an okumadığı hiçbir gün olmazdı.
Babasının bu davranışı Ahmet’in çok dikkatini çekiyordu. “Babacığım bir kitabı en fazla iki ya da üç kez okuyor. Peki, niçin her gün hiç bıkıp usanmadan tekrar tekrar Kur’an-ı Kerim’i okuyor?” diye düşünmeden kendini alamıyordu. Üstelik babası, Kur’an okurken kimi zaman gözyaşlarını tutamıyor, kimi zaman yüzünde tatlı bir tebessüm beliriyor, kimi zaman ise ellerini kaldırıp uzun uzun dualar ediyordu.
Bir gün, babası Kur’an-ı Kerim okurken yanına yaklaşıp “Babacığım Kur’an-ı Kerim’i senin için özel kılan nedir?” diye sordu.
Babasının yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Kur’an’dan başını kaldırıp Ahmet’e sevgiyle baktı ve “Çünkü bu Allah’ın Kitabı canımın yongası. Kur’an’daki sözler Allah’ın sözleridir. Onu Allah Peygamberimize vahyetmiştir. Yani bildirmiştir.” dedi.
“Vaaay! Kur’an okuyan Allah ile konuşmuş oluyor yani!” dedi hayretle. Sonra “Çok heyecan verici!” diye ekledi.
“Evet, hem de çok!” diye karşılık verdi babası Ahmet’in başını okşayarak. "Sürekli Kur’an okumanın sebebini şimdi anlıyorum." dedi Ahmet.
“Kur’an okumadan geçen gün boşa gitmiş bir gündür ciğerimin köşesi. Onun değerini bilen bir insan için Kur’an’sız geçen her gün bir ceza gibi gelir.” dedi babası. Ahmet, “Nasıl yani?” diye sorunca da şunları anlattı:
“Vahiy ağır bir mesajdı. Vahyin inişi sırasında bir insan olan Peygamber Efendimiz (s.a.s.) zorluk çektiğinden Allah onun bir süre dinlenmesini istemişti. Bu nedenle de peygamber oluşunun ilk yıllarında O’na (s.a.s.) bir süreliğine vahiy göndermeyi kesmişti.
Peygamberimiz (s.a.s.) vahyin kesilme sebebini bilmiyordu. Acaba bir hata yaptım da Allah bana darılıp beni terk mi etti diye kendisini sorguluyor, çok üzülüyordu. Vahiy meleğini görme umuduyla sık sık Mekke dışına çıkıyor, Hira Mağarasına gidiyor, ıssız bölgelerde dolaşıyor, sarp kayalıklara çıkıyordu. Bunun üzerine Allah, 93. sure olan Duha suresini indirip onu şu şekilde teselli etti:
“Sabahın aydınlığına ve sakinleştiği zaman geceye andolsun ki
Rabbin seni terk etmedi, darılmadı da!
Senin her sonraki durumun daima öncekinden daha iyi olacak.
Pek yakında Rabbin sana bol nimet verecek de hoşnut kalacaksın.
O, seni bir yetim olarak bulup da barındırmadı mı?
Seni yol bilmez bulup da doğru yola iletmedi mi?
Seni ihtiyaç içinde bulup da muhtaç olmaktan kurtarmadı mı?
Öyleyse sakın incitme yetimi!
Ve asla azarlama el açıp yardım isteyeni!
Ve hep anlat Rabbi’nin sonsuz nimetini.”
Ahmet babasının anlattıklarından çok etkilendi. “Ben de Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenebilir miyim babacığım?” diye sordu heyecanla. “Elbette. İsteyen herkes Kur’an okumayı öğrenebilir. Ama öncelikle sana bir Elif-Ba cüzü almalıyız.” diye cevap verdi babası. Ahmet bir ok gibi yerinden fırlayıp “Haydi öyleyse gidip alalım!” dedi ve evin çıkış kapısına koştu. Onları uzaktan tatlı tatlı izleyen annesinin Ahmet’in unuttuğu bir şeyi hatırlatan sorusu hepsini kahkahalara boğdu:
“Pijamalarınla mı gideceksin oğlum!”
[ Musa Mert ]
(Diyanet Çocuk Dergisi , Ağustos 2013, sayfa: 6,7)
Yorum Gönder